tektekayettefsir
  MARİFETNAME*
 

 

Marifetname

Sayfa: [12


Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.
 
İbrahim Hakkı 1703 yılında (Hicri 1115) Erzurum'a bağlı Hasankale ilçesi'nde doğmuştur. Babası Molla Osman, bir mürşit aramak amacıyla Tillo'ya gelmiş, burada İsmail Fakirullah'ı bularak hizmetine girmiştir. 

Babasının arkasından İbrahim Hakkı da amcası Ali ile birlikte Tillo'ya(Siirt'in Aydınlar ilçesinin diğer adı) gelmiştir. İsmail Fakirullah'a öğrenci olup, o günün şartlarına göre ileri seviyede din ve fen bilimleri okumuştur. Hem din bilimlerinde, hem de fen bilimlerinde üstünlüğü ifade eden "Zülcenaheyn" yani "İki kanatlı" ünvanını elde etmiştir. Bu dönemde hocası ve şeyhi olan İsmail Fakirullah'ın tarikatına (Üveysiyye) katılmıştır. Hocasının ölümünden sonra eğitim ve öğretim görevlerini hocasının oğlu Abdulkadir-i Sani ile beraber hayatı boyunca sürdürmüştür. 

Üç sefer hacca gitmiştir: İlki 1738'de, ikincisini 1763'te, son haccını da 1767'de yapmıştır. 1758'de İstanbul'a gitmiş ve saraya özel olarak davet edilmiştir. Sultanı I. Mahmud tarafından davet edilmesi, İsmail Fakirullah'ın daha önce sultana kendisinden bahsetmesinden kaynaklanmaktadır. İbrahim Hakkı sarayda bulunduğu müddetçe, zamanının çoğunu saray kütüphanesinde geçirmiştir, bir süre sonra yeniden Tillo'ya dönmüştür. 

1780'de (Hicri 1194) 77 yaşında iken ölmüştür. Kendi isteği üzerine hocası İsmail Fakirullah için daha önce yaptırdığı ve kozmografik bir özelliğe sahip olan türbede defnedilmiştir. 

İbrahim Hakkı, hadis ve fıkıhta, tasavvuf ve edebiyatta, psikoloji ve sosyolojide, tıp ve astronomide büyük başarılar göstermiştir. Doğunun yetiştirdiği bu büyük alim, kısa zamanda batıda da ün salmıştır.

 

Kendi Sözleriyle Hayatı

Kendisini kısaca şöyle anlatmaktadır: 

"Hicri bin yüz on beş tarihinde bir bahar günü, İbrahim Hakkı, Hasankale kasabasında doğdu. Bin yüz kırk senesine kadar ilim öğrenmek için çalıştı. arif olup dünyayı unutarak, Allahü tealanın aşkıyla yanıp kavruldu. İşini, gücünü, malını, mülkünü her şeyini bırakarak Cenab-ı Hakka yöneldi."

Babasına Kavuşması 

Tillo'da babasına kavuşmasını şöyle anlattır: 

"Ben dokuz yaşında idim. Ali amcam beni babamın yanına götürdü. Bir ikindi vaktinde Tillo'ya girdik. Dergaha vardığımızda, babam ile hocası namaz kılıyorlardı. İlk bakışta İsmail Fakirullah hazretlerinin mübarek yüzü, bana, pederimden daha yakın geldi. O anda yüzünün cezbesi gönlümü aldı. Aklım, onun güzelliğine, duruşundaki heybete ve olgunluğa hayran kaldı. Gönlümü ona kaptırdım. Babam beni kendi odasına götürdü. Şefkat ile ilim öğretip, lütf ile terbiye etmeye başladı."

Rüyaları

Tillo'ya geldiği günlerde gördüğü bir rüyayı şöyle anlattır: 

"Rüyamda gökyüzünü beyaz serçelerle dolu halde gördüm. Bir ara serçeler hep birden halkın üzerine doğru saldırdılar. Bana saldıranları babam uzaklaştırdı. Ancak bir serçe fırsat bulup, sağ koltuğuma sokuldu. Sabahleyin rüyamı babama anlattım. Babam koltuğumun altına baktıktan sonra, orada taun, veba hastalığının belirtilerini gördü. Hastalığa yakalandığım ilk beş gün kendimden habersiz olarak yattım. Altıncı gece gözümü açtığımda babamı başucumda ağlar gördüm. Muhterem hocamız İsmail Fakirullah hazretleri de yanındaydı. Mübarek ellerini kaldırdı. Bana uzun uzun dua ettikten sonra babama; "İbrahim'in işi bitmiş iken Allahü teala ihsan ederek onu yeniden diriltti." buyurarak müjde verdi."

Yine bir diğerini şöyle anlatır: 

"Yaz mevsimiydi. Bir Cuma gecesi babam murakabe yapıyordu. Ben de yatıp uykuya dalmıştım. Rüyamda Tillo'nun harman yerine bir anda binden çok süvari ve piyade asker geldi. Atlılar inerek bir yere toplandılar. Boyları iki adam yüksekliğinde olan bu askerler, at ve diğer malzemelerini harman yerine bırakıp, üstadımız İsmail Fakirullah hazretlerinin dergahı kapısında saf saf dizildiler. Ben kalabalığı seyrederken, dergah kapısının sağ yanında duran saftan birisi eğilip beni kucağına aldı. Tebessüm ederek öptü ve sol tarafında olanın kucağına verdi. O da alıp muhabbetle öptü ve solunda duranın kucağına verdi. Bu şekilde sıra ile sekizinci kimsenin kucağına geldim. O da beni öptü, onun solunda dergâhın kapısı vardı. Beni yavaşça şefkatle yere bıraktı. Kapı açıktı, içeri girdim. Mübarek hocamız Fakirullah hazretlerinin huzurunda sekiz seçilmiş zatın ayakta durduğunu gördüm. Hocamız da ayağa kalktı ve onlarla müsafeha edip sarıldılar. Bu hale şaşırmıştım. O sırada uyandım. Bu rüyanın lezzeti canıma can katmıştı. Sevincimden rüyamı hemen babama anlattım. Meğer babam, uyanık olduğu halde, benim rüyada gördüklerimi görmüş, hadiseye muttali olmuş ve onlarla konuşmuştu. Babam bana şöyle tembih etti ve "Bu rüyayı kimseye söyleme. Bu ruhlar için iyi olmaz." buyurdu. Sabah oldu Cuma namazından sonra dergâhın kapısı önünde oturmuş duruyordum. Siirt tarafından at üzerinde aksakallı bir ihtiyar geldi. Kapının önüne gelince atından indi. Benim yanıma gelip elimi tuttu ve öptü, şaşırdım kaldım. Zira bu kimseyi tanıyamamıştım. Hocamızın huzuruna girmek için izin istedi. Verdiği hediyeleri içeri götürdükten sonra hocamın yanına gittim ve "Kapıda yaşlı bir kimse huzurunuza çıkmak için izin istiyor efendim." dedim. "Gelsin." buyurdular. Misafiri buyur ettim. İçeri girince oturması işaret edildikten sonra "Ve aleykümselâm ey Seyyid Hamza! Bu Cuma gecesi bize çok misafir geldi." buyurdu. Hocamızın bu tatlı hitabından Seyyid Hamza çok şaşırdı. İlk defa gördüğü bu kimse kendi ismini nereden bilmişti. Ve gece gelen misafirlerin arasında olduğunu nasıl anlamıştı. Bunları hem düşündü, hem de kalkıp hocamın elini öptü. Bir müddet ağladı. İzin isteyip dışarı çıktı. Bizim odaya buyur ettim. İçerde babama halini şöyle anlattı: "Ben Siirt'in ileri gelenlerinden Seyyid Hamza'yım. Bu ana kadar Tillo'ya hiç gelmedim. Bu büyük âlim ve veliyi de hiç ziyaret etmemiştim. Bu gece rüyamda beş yüz kadar nur yüzlü atlı âlim ile beş yüz piyade evliyaya Siirt önünde karıştım. Onlarla birlikte Şeyh İsmail Fakirullah hazretlerini ziyarete geldik. Bu kasabayı ve yolunu rüyada görerek öğrendim. Harman yerine geldiğimizde atlılar atından indi. Beraberce bu dergâhın kapısına saf saf dizildik. Sıra ile mübarek hocanızı ziyaret ettik. Bu dergâhın kapısı önünde şu küçük oğlunu gördüm. Evliyalar kucaklarına alıp sıra ile sevdiler. Kapının önüne gelince çocuk içeri girdi. Ben de kapının önüne geldiğimde uyandım. Hala o rüyanın tesiri altındayım, duyduğum o lezzet hala devam ediyor. Sabah olunca atıma binip rüyada geldiğim yol ile doğru buraya geldim. Kimseye sormadan dergâhı bulup, sizleri tanıdım. Hazret-i Şeyh'e geldim. Bu gördüğüm rüyayı anlatacaktım. Bir gün sonra da ona talebe olup hizmetiyle ve sohbetiyle şereflenecektim. Ben daha anlatmadan; "Ey Seyyid Hamza! Bu gece bize çok misafir geldi." diyerek hem ismimi hem de rüyada olanları anlattı. Şaşırıp kaldım." Seyyid Hamza'nın bu şaşırmasına babam şöyle cevap verdi: "Senin bu gördüğün rüyanın aynısını bu oğlum da gördü. Lakin avamın gördüğü rüyaları, seçilmiş evliya uyanık iken görüp müşahede etmiştir. Allahü tealanın ihsanları sonsuzdur."

Yetim Kalması 

17 yaşında yetim kalmasını şöyle anlattı: 

"1719 (H.1132) senesinde, benim çok sevdiğim babam ve anam, dert ortağım, üzüntülerimin gidericisi, hücredaşım, gurbet yoldaşım Derviş Osman Efendi, Cuma gecesi sabaha yakın dünyadan ahirete göçtü. Hak yolunda can verip Allahü tealaya kavuştu. Maksadına ulaşarak rahmet deryasına daldı. Bu yetim o gece başka misafir odasında yattı. Sabahleyin kalkıp, hasta babamı görmek istediğimde, oradakiler bana; "Git, önce namazını kıl, sonra gel. Hasta şimdi rahatladı." dediler. Bu söze inanıp mescide gittim. Herkes burnunu tutuyordu. Hepsinin nezle olduğunu sandım. Namazdan sonra odamıza geldiğimde babamın vefat ettiğini gördüm. Benim de rahatım gitti. Gönül evim karardı. Bir anda babamın ayrılık hasretiyle viranelerdeki kuşlara döndüm. Öyle feryad etmek istedim ki, sesim göklere çıkacaktı. Ben bu halde iken o merhamet menbaı mübarek hocam geldi. Benden o üzüntü ve elemi aldı. Ben de kalkıp kendi kendime; "Şimdi ayıptır, sabredeyim. Hocam gittikten sonra nasıl ağlayacağımı ben bilirim." dedim. Mübarek hocamız herkese selam verip, garib oğlu Derviş Osman Efendinin başı ucunda oturdu. Şehid ruhuna bir Fatiha okuyup, sevabını bağışladı ve murakabeye daldı. Ben hocamın karşısında babamın da ayak ucunda idim. Bir anda Allahü tealanın ihsanlarına kavuştum. Vefat eden babam, mübarek başını kaldırdı. Kimya tesiri olan nazarıyla yüzüme bakıp, tebessüm ederek taziyede bulundu. O anda mübarek göğsünden şimşek gibi bir nur parladı. Kalbim titredi, üzüntü ve elem gidip, yerine sürur ve lezzet doldu. Babamı bu halde görünce, bayramlıklarını giymiş bir çocuk gibi sevindim. Üzüntülü duran ahbablar bu sevincime bir mana veremeyip hayret ettiler. Allahü tealanın ihsanı ve mübarek hocamın himmeti bereketi ile olan bu hadiseyi oradakiler görememişti.

Hocamız oradan ayrıldıktan sonra babamın yüzünü açıp baktım. Güler gibi bir hali vardı. Yüzü nurlu, bedeni sıcak ve yumuşak idi. Sanki uyuyordu.Cenaze namazına çevre köyler ve bütün Siirt halkı geldi.Namazını hocamız kıldırdı. Onun vefatına benden başka herkes üzüldü. alemin babası olan hocamız, bu yetimine şefkat edip iltifat eylediğinden, merhum babamdan sonra onun hizmetleri bize miras kaldı. Mübarek hocam, bu bozuk huyluyu nice hikmet şurupları ile terbiye eyledi. Kalb hastalıklarından beni kurtardıktan sonra, kendi muhabbeti ile yaktı. Böylece bende, ahiret hallerinde yakin hasıl oldu. Tevekkül etme, dert ve belalara, ibadete ısrarla devam etmeye tahammül, her işe rıza gösterme hali hasıl oldu. Pek kıymetli, leziz nimetler ihsan edildi. Hepsinden daha evlası ve kıymetlisi ise, Allahü tealanın zatında ve sıfatlarında bilgi sahibi olmaya, marifetullaha kavuştum."

Varisi 

Zaman zaman Tillo'da, "Cebel-i Ra'sil Kuva" ismindeki tepeye çıkardı. Talebelerine de; "Bu tepe, yakında büyük bir nama kavuşacaktır." derdi. Bu tepeye bir musalla taşı yaptırdı. Her uğradığında oraya otururdu. Ölümü, ahireti ve hesabı düşünürdü. Yine bir gün üç talebesi ile bu tepeye çıktı. Üçünün de ismi Mahmud'du. Onlara; "Sübhanallah! Hepinizin adı da Mahmud. Herbiriniz de amcalarınızın kızı ile evleneceksiniz. Fakat sadece biriniz Allahü tealanın evliya kulları arasında yüksek derecelere sahib olup; "Memduh" lakabıyla isimlendirilecektir. Ona her taraftan akın akın talebe ilim öğrenmeye gelecektir. O, bu tepeye bir ev yaptırıp herkesin hidayete kavuşmasına vesile olacaktır." buyurdu. Talebeler de kendi kendilerine; "Mübarek hocamızın müjde verdiği o kimse ben olsam." diye temenni ettiler. Bir müddet sonra içlerinden ikisi ayrıldı. İbrahim Hakkı hazretleri yanında kalan Mahmud'a; "Biraz önce müjde verdiğim Mahmud sensin. Fakat bu sırrı, ben sağ olduğum müddetçe kimseye söyleme." buyurdu. 

Vefatı

Vefatı için de; "Hudayı bilmeye ancak cihane geldi sultanım." mısrası tarih olarak düşürüldü.


Bir büyük ve iki küçük kubbenin örttüğü iki oda ve bir hol ile bir kuleden ibarettir. Türbenin asıl özelliği; Tillo'nun 3-4 Km. doğusundaki bir tepe üzerine yapılmış olan duvardaki 40 x 50 Cm boyundaki pencereden her yılın; gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü, yeni doğan güneşin ilk ışınları, türbenin tümü kale duvarının etkisiyle gölgede kalırken, pencere boşluğundan geçip, türbe kulesinin penceresine vurarak kırılmak suretiyle İsmail Fakirullah'a ait sandukanın baş tarafını aydınlatmasıdır. Bununla ilgili "yeni yılda doğan ilk güneş, hocamın başucunu aydınlatmazsa, ben o güneşi neyleyim." sözü Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın hocasına olan saygısını göstermektedir. Ne yazık ki bu ışık düzeni, türbenin restorasyonu sırasında bozulmuş, bütün uğraşlara rağmen eski orijinal haline getirilememişlerdir. 

Tillo tarihi eserler yönünden çok zengindir. Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın kullandığı kozmoğrafya aletleri, haritalar, güneş sistemi ile ilgili tahta küreler, el yazması çok değerli kitaplarla düşünüre ait çeşitli eşyalar halen Tillo'daki torunlarında bulunmaktadır.

Eserleri

Divan 
İlk ana eseri Divanı'dır. 1755'te yazılmış. 1847'de Mehmed Said tarafından İstanbul'da basılmıştır. "Erzurumlu İbrahim Hakkı Divanı" ismini taşır; 230 sayfadır. İlâhiname, Aşknâme, Hz. Muhammed'i öven bir şiir ve kendi halini, niteliğini bildiren bir manzumesi vardır. Divanı büyük oğlu İsmail Fehim'e ithaf edilmiştir. İsmail Fehim astronomi ve müzikle uğraşan güzel kanun, santur çalan bir zattır. Kendisinin çalmış olduğu 74 telli bir santuru vardı. Erzurumlu İbrahim Hakkı Divanı'nda musiki ile ilgili "Musikiye Dair Nazım" adlı bir şiir bulunmaktadır. 

Marifetname 
İkinci ana eseri Marifetname'dir. Ansiklopedi türündedir; 1757'de yazılmıştır. 1836 ve 1864'te Mısır'da 1868, 1889 ve 1914'te İstanbul'da basılmıştır. Ortalama 600 büyük sayfadır. El yazmaları 2 cilt olup, halen Tillo'da torunlarından Sadettin TOPRAK tarafından muhafaza edilmektedir. 

Eser bir önsöz, üç büyük bölüm ve bir sonsöz ihtiva eder. Her bölüm daha alt bölümlere ayrılmıştır. Önsöz tamamen dinidir. 

Birinci bölüm Fenn-i Evvel'dir. Allah'ın varlığını, birliğini anlattıktan sonra yalın ve bileşik cisimleri, madenleri, bitkileri ve nihayet insanı anlatır. Sonra geometri, astronomi ve takvim konuları yer alır. Coğrafyaya ait bölümünde 100'den fazla ilin hangi enlem ve boylamda olduğunu göstermiştir. Ayrıca, "Hiçbir çağda yerin döndüğüne inananlar eksik olmamıştır." demiştir. 

İkinci bölümde fenn-i Sani, anatomi, fizyoloji gibi bilimler yer alır. İnsan vücudunu estetik bakımdan da incelemiş, araya beyitler sıkıştırmıştır. Vücut yapısı ile huy arasındaki ilişkiye inanmış ve bunu şiirle anlatmıştır. Bu bölümün sonunda ruha, sağlığa ve ölüme ait geniş bilgi vardır. 

Üçüncü bölüm olan fenn-i Salis, dini, ilahi ve felsefi içeriklidir. 

Kırk sayfa tutan son bölüm törebilimdir diyebiliriz. Öğretimin yol ve yöntemini, öğrencinin üstadına takınacağı tutumu, ana ve babaya karşı saygı ve sevgi, evlenme ve evlenmede aranacak nitelikler, karı-kocanın birbiriyle ilişkileri töresi, çocuklara karşı görevleri, akraba, hizmetçi, komşu, dost, halk ve bilginlerle görüşüp konuşma yolu ve töreleri yer alır. Sayın Rauf İnan, İbrahim Hakkı'nın bu cephesini incelerken, O'nu ilk eğitim filozofumuz olarak tanıtır. 

Marifetname, Arapça ve Farsça'ya da çevrilmiştir.

İrfaniye 
Üçüncü büyük eseri İrfaniye'dir. 1761'de yazılmıştır ve 495 sayfadır. Arapça, Farsça ve Türkçe bölümleri vardır. Konusu "Kendisini bilmeyen, Rabbini bilemez." anlamındaki hadistir. İnsan vücudu evrene benzetilmiştir. Vücutta akıl, evrende Rab gibidir. Şöyle öğütleri vardır: "Tekkelerde eğlenmeyip, ilim meclisine gelesin. Herkese şefkat nazarı ile bakıp hakir görmeyesin ve hizmet buyurmayasın. Tezyi-i zahiri koyup gökçek ahlak ile tezyi-i bâtına gidersin." demektedir.

İnsaniye 
Dördüncü ana eseri İnsaniye'dir. 1763'te yazılmıştır. 722 sayfadır. Kendisi bu eseri için "140 kitaptan üç lisan üzre cem ettim." diyor. Oğlu İsmail Fehim ve amcazadesi Yusuf Nedim'in el yazısı olan iki nüshası torunlarında vardır. 

Mecmuat-ül Mani 
Beşinci büyük eseri Mecmuat-ül Mani, 1765'te yazılmıştır.

Kayınbiraderi Mustafa Fani'nin el yazısı olan bir nüshası Mehmet Ali Benderli'de vardır. Bu kitapta münacaatlar, şükürnameler ve Şifa-üs Sudur başlığı altında topladığı manzumeleri vardır. Fakirullah'ın ölümü, oğul ve torunlarının doğumuna, hacca gidişine ait düşürdüğü tarihler de bu kitaptadır. Arapça, Farsça ve Türkçe bir de sözlüğü vardır. Arapça ve Farsça'dan dilimize alınan kelimelerin imlalarını, Türkçe söylenişlerine göre sesli harf koyarak yazmıştır. 

İbrahim Hakkıoğlu diyor ki: "Bu sözlüğü incelemeden evvel, İbrahim Hakkı'nın mektuplarında müjde, aslan, sokak gibi kelimelerin yazılışını görüp şaşırdım. Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi Arapça ve Farsça'yı ana dili gibi bilen, bu dillerde yazılmış yüzlerce eseri inceleyen bir bilginin mektuplarında imla hatası yapmasına akıl erer miydi? Ancak bu sözlüğü inceledikten sonra bir çığır açmak istediğini anladım." 

Ruzname 
İbrahim Hakkı'nın günümüze kadar kalmış bir de Ruzname'si vardır. 1753 yılında yapılmış, yüzyıllarca takvim işini görebildiği için Devr-i Daim de denen araç, 52,5 Cm çapında bir ağaç çembere gerilmiş derinin bir çok daire ve yarıçaplara bölünmesi ile meydana gelmiştir. Siirt ve Tillo gibi 40. Enlemde bulunan yerlere göre düzenlenmiştir. Bir göç yılının herhangi bir ayının bir günü aranırken bunun haftanın hangi günü olduğu, o gün güneşin kaçta doğup battığı kolayca bulunabilir. Duvar ve cep takvimlerinin bulunmadığı bir dönemde bu aracın önemi açıktır.

Evrim ve İdeal İnsan 
İbrahim Hakkı Hazretleri, tefsir, hadis, fıkıh gibi nakli ilimlerin yanında, akli ilimlerle de uğraşmış, canlılar hakkında çeşitli teoriler ileri süren Fransız doktoru Lamarck, İngiliz Charles Darwin, Hollandalı Hugo de Vries gibi batılı bilim adamlarından çok önce, canlılar hakkında, en basitinden en mükemmeli olan insana kadar düzgün bir tekamül bulunduğunu yazmıştır. Bu konuyu ele alırken, bu tekamülde arada görülen belli noktaları, hususi özellikleri ve her birinin hudutlarını tesbit etmiş, hepsinin ayrı ayrı cinsler olduğunu ayrıca belirtmiştir. O sadece biyoloji ilmi ile değil; fizikten kimyaya, matematikten astronomiye kadar, devrindeki bütün ilimlerle uğraşmış, bir ilim ve marifet hazinesi olan Marifetname'sinde, bütün bunlara yer vermiştir. Mevalidi, yani canlı cansız bütün varlıkların yaradılış sırrını bilmek ve irfanı tahsil etmek, onda pek açık olarak görülmektedir. 

Hayatında hiçbir zaman okumayı ve okutmayı elden bırakmayan İbrahim Hakkı hazretleri, ideal insan tipi olarak, arif insanı göstermiştir. Kendisi de bu ölçü içinde kalmıştır. Ona göre, arif; gönülle ve akılla bilendir. Fakat gönülle bilmek arifin yegane hususiyetidir. Bu yüzdendir ki o, gönüle, eserlerinde büyük yer vermiştir. Gönül, sevgilinin mekanıdır. Aşk sayesinde bu sevgi vardır. Bu yollarda hikmet (fen ve sanat) vardır. Mevalid (varlıkların sırrını anlama) bu yolla olmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse İbrahim Hakkı; gönül sahibi olan, fen ve sanata yer veren büyük bir alim, hakka rıza gösteren bir velidir. Eserlerinin ismine ve mahlasına bakınca, bütün bunların hepsi görülür. Divanının adı İlahiname' dir. Bu ismi boşuna koymamıştır. Hakikaten hepsi ilahidir. Marifetname ise arifin kitabı demektir. Allah Rahmet Eylesin...

Bu açıklamalardan sonra İbrahim Hakkı Hz.'nin tespit edilebilen 58 eserini şöyle sıralayabiliriz.

  1. Seyr-u Süluk : 1722 yılında yazılmıştır. Eser Arapça olup, bir tasavvuf kitabıdır.
  2. Süluk-u Tarikil-Fena : 1726 yılında yazılmıştır. Eser Arapça bir tasavvuf kitabıdır.
  3. Lubbul-Kutub : 1740 yılında yazılmıştır. Eser 4 cilt olup, seçme şiirlerden derlenmiştir.
  4. Tecvit : 1749 yılında yazılmıştır. Eser tecvitle ilgilidir.
  5. Saatname : 1750 yılında yazılmıştır. Eser zaman belirleme usullerini içerir.
  6. Tertib'ul-Ülum : 1751 yılında yazılmıştır. Eser manzum olup, dini ve içtimai konuları içerir.
  7. Menazil'ul-Kamer : 1752 yılında yazılmıştır. Eserde mevsimlerle, aylarla ilgili bilgiler vardır.
  8. İhtiyarat'ül-Kamer : 1752 yılında yazılmıştır. Eser gezegenler ve takvimlerle ilgili bilgileri içerir.
  9. Gurre-Name : 1752 yılında yazılmıştır. Eser takvimi hesapları kapsıyor.
  10. Rûz-Name : 1752 yılında yazılmıştır. Eser ağaçtan yaptığı takvimin kullanılışını izah ediyor.
  11. Divan-ı İlahi-Name :1755 yılında yazılmıştır. Eser Türkçe manzum ve tasavvufidir.
  12. Mahzen-Ül-Esrar : 1755 yılında yazılmıştır. Eser manzum olup, tasavvufidir.
  13. Marifetname : 1757 yılında yazılmıştır. Eser Türkçe olup, tasavvuf, astronomi, anatomi, geometri, psikoloji ve edebiyat konularını içeriyor. Orjinali 2 cilttir.
  14. Tezkirat'ül-Ehbab : 1757 yılında yazılmıştır. Eser Arapça olup, Şeyh İsmail Fakirullah'ın hayatını konu ediniyor.
  15. Mecmuat'ul-İrfanniye : 1761 yılında yazılmıştır. Eser tasavvufidir.
  16. Mecmuat'ul-İnsanniye : 1763 yılında yazılmıştır. Eser nazımdır.
  17. Hısn'ul-Arifin : 1765 yılında yazılmıştır. Eser sırrın izahı ile ilgilidir.
  18. Vuslat-Name : 1765 yılında yazılmıştır. Eser nazımdır.
  19. Mir'at'ul-Kevneyn : 1765 yılında yazılmıştır. Eser Arapça nazımdır.
  20. Kuvt-i Can : 1765 yılında yazılmıştır. Eser şeyhinin menkıbelerini içeriyor.
  21. Noş-i Can : 1765 yılında yazılmıştır. Türkçe ve Farsça beyitleri içine alıyor.
  22. Mecmuat'ül-Meani : 1765 yılında yazılmıştır. Eser mana ilimleri ile ilgilidir.
  23. Rub'ul Muceyyeb : 1765 yılında yazılmıştır. Eser yeryüzünün enlem ve boylamlarının, saat vakitlerinin nasıl bulunabileceğinden, kıble ve yön tayininden, dağların yükseklikleri ile engebeli mesafelerin ölçülmesine dair usulleri içerir.
  24. Tuhfet'ul-Kiram : 1766 yılında yazılmıştır. Eser Arapça ve Farsça'dır.
  25. Celal'ul-Kulub : 1766 yılında yazılmıştır. Eser çok değerli manevi telkin ve tavsiyeleri içerir.
  26. El-İnsan'ul Kamil : 1766 yılında yazılmıştır. Eser Türkçe olup, olgun bir insan modelini takdim ediyor.
  27. Nuhbet'ul-Kelam : 1768 yılında yazılmıştır. Eser Arapça, Farsça ve Türkçe'dir.
  28. Meşarik'ul-Yuh : 1771 yılında yazılmıştır. Eser Arapça, Farsça ve Türkçe olup, değişik kaynaklardan derlenmiştir.
  29. Avamil ve Kavaid'ul-Farisiyye : Eserler Fars Dili'nin bazı gramer kurallarını içeriyor.
  30. Aynı Eser,
  31. Sefinetu-Nuh : 1773 yılında yazılmıştır. Eser üç dilde yazılmış manzumdur.
  32. Kenz'ul-Fütuh : 1774 yılında yazılmıştır. Eser tasavvufa dair nazımdır.
  33. Definetur-Ruh : 1775 yılında yazılmıştır. Eser Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmıştır.
  34. Kitab'ul-Alem : 1775 yılında yazılmıştır. Eser Arapça'dır.
  35. Ruhuş-Şüruh : 1776 yılında yazılmıştır. Eser İlahi-Name adlı eserinden derlenmiştir.
  36. Akidet'ul-İman : 1777 yılında yazılmıştır. Eser Arapça olup, çocuklar için imani bilgiler içeriyor.
  37. Urvetil-İslam : 1777 yılında yazılmıştır. Eser Marifetname'den alınmıştır.
  38. Ulfet'ul-Enam : 1777 yılında yazılmıştır. Eser Arapça'dır.
  39. Hey'et'ul-İslam : 1777 yılında yazılmıştır. Eser tefsir ve hadis ilimleri ile ilgilidir.
  40. Vasiyet-Name : 1778 yılında yazılmıştır. Eser Oğlu İsmail Fehim'e yazdığı mektupları ihtiva ediyor.
  41. Mürşid'ul-Muteehhiliyn : Eser ailevi konular içeriyor.
  42. Muntehebat-i Manzume : Eser tasavvufi beyitlerden oluşturulmuştur.
  43. Şükür-Name : Eser Manzumdur.
  44. İkbal-Name : Eser ahlaki konuları içerir. Nazımdır.
  45. İstihrac-i Amal-i Felekiyye : Eser astronomi ile ilgili nazımdır.
  46. Süluk-i Tarik-i Nakşibendi : Eser Nakşi Tarikatı'nın usullerini izah ediyor.
  47. Ed'iye-i Mensure
  48. Şifa-ul Sudur
  49. Uzletname
  50. Ulfet'ul-Kulub
  51. Menkubus-Sır
  52. Nefy'ul-Vücud
  53. Vahdet-Name
  54. Teferrüc-Name
  55. Manzume-i Avamil
  56. Sırr'ul-Sır
  57. Kelimatu-Fakirullah
  58. Lubbul-Lub


İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİNİN ÜSTADI İSMAİL FAKİRULLAH HAZRETLERİNİ İLK GÖRDÜĞÜNDE VERDİĞİ 120 SELÂM ŞEYH İSMAİL FAKİRULLAH HAZRETLERİNİN TALEBESİ İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİNE VERDİĞİ 120 YANIT

SELÂM SANA EY RUH'UM
SELÂM SANA EY ASL'IM
SELÂM SANA EY NUR'UM
SELÂM SANA EY GÜNEŞ'İM
SELÂM SANA EY ARKADAŞ'IM
SELÂM SANA EY DELİL'İM
SELÂM SANA EY TAC'IM
SELÂM SANA EY GÖZETİCİ'M
SELÂM SANA EY ARSLAN'IM
SELÂM SANA EY SIR'RIM
SELÂM SANA EY İSTEĞİM
SELÂM SANA EY İRFAN'IM
SELÂM SANA EY ŞEVK'İM
SELÂM SANA EY KIBLE'M
SELÂM SANA EY DELİL'İM
SELÂM SANA EY KALB'İM
SELÂM SANA EY GÖĞSÜM
SELÂM SANA EY AKL'IM
SELÂM SANA EY MAKSUD'UM
SELÂM SANA EY CÖMERTLİĞİM
SELÂM SANA EY RAHMET'İM
SELÂM SANA EY ÇEŞME'M
SELÂM SANA EY İSM'İM
SELÂM SANA EY MEDH'İM
SELÂM SANA EY MEDET'İM
SELÂM SANA EY KULAĞ'IM
SELÂM SANA EY RUH'UM
SELÂM SANA EY ŞEVK'İM
SELÂM SANA EY BABA'M
SELÂM SANA EY ZAHİR'İM
SELÂM SANA EY GEMİCİ'M
SELÂM SANA EY VASL'IM
SELÂM SANA EY SÜRUR'UM
SELÂM SANA EY FÜTUH'UM
SELÂM SANA EY YOL'UM
SELÂM SANA EY HİDAYET'İM
SELÂM SANA EY MİRAC'IM
SELÂM SANA EY YAKIN'IM
SELÂM SANA EY CİĞER'İM
SELÂM SANA EY SETR'İM
SELÂM SANA EY SEVDİĞİM
SELÂM SANA EY REHBER'İM
SELÂM SANA EY ZEVK'İM
SELÂM SANA EY KÂBE'M
SELÂM SANA EY SULTAN'IM
SELÂM SANA EY CENNET'İM
SELÂM SANA EY DOLUNAY'IM
SELÂM SANA EY KALB'İM
SELÂM SANA EY SEVGİLİ'M
SELÂM SANA EY VARLIĞIM
SELÂM SANA EY İZZET'İM
SELÂM SANA EY OKYANUS'UM
SELÂM SANA EY SURET'İM
SELÂM SANA EY VARLIĞIM
SELÂM SANA EY İMDAD'IM
SELÂM SANA EY BÜTÜN'ÜM
SELÂM SANA EY LİSAN'IM
SELÂM SANA EY KUVVET'İM
SELÂM SANA EY ANNE'M
SELÂM SANA EY BATIN'IM
SELÂM SANA EY GEMİ'M
SELÂM SANA EY GÖNLÜM
SELÂM SANA EY HUZUR'UM
SELÂM SANA EY DOST'UM
SELÂM SANA EY EFENDİ'M
SELÂM SANA EY GÖZ'ÜM
SELÂM SANA EY SIĞINAĞIM
SELÂM SANA EY HOCA'M
SELÂM SANA EY İLM'İM
SELÂM SANA EY ENİYSİM
SELÂM SANA EY SEVGİLİ'M
SELÂM SANA EY DERMAN'IM
SELÂM SANA EY EMEL'İM
SELÂM SANA EY SU VEREN'İM
SELÂM SANA EY SIRT'IM
SELÂM SANA EY BOSTAN'IM
SELÂM SANA EY CAN'IM
SELÂM SANA EY DOST'UM
SELÂM SANA EY AYNA'M
SELÂM SANA EY RUHSAT'IM
SELÂM SANA EY DIŞ ÂLEM'İM
SELÂM SANA EY İSTEYEN'İM
SELÂM SANA EY TEVHİD'İM
SELÂM SANA EY YOKLUĞUM
SELÂM SANA EY EFENDİ'M
SELÂM SANA EY AZİZ'İM
SELÂM SANA EY VAKTİ'M
SELÂM SANA EY ÂDEM'İM
SELÂM SANA EY EVVEL'İM
SELÂM SANA EY YÜCELİĞİM
SELÂM SANA EY HAZİNE'M
SELÂM SANA EY MURAD'IM
SELÂM SANA EY GÜZELLİĞİM
SELÂM SANA EY ŞEFKATLİ'M
SELÂM SANA EY DAYANAĞIM
SELÂM SANA EY ZİYNET'İM
SELÂM SANA EY İNAYET'İM
SELÂM SANA EY AVCI'M
SELÂM SANA EY HİLM'İM
SELÂM SANA EY CELİS'İM
SELÂM SANA EY TABİB'İM
SELÂM SANA EY ŞİFA'M
SELÂM SANA EY ZENGİNLİĞİM
SELÂM SANA EY DERMAN'IM
SELÂM SANA EY YARDIMCI'M
SELÂM SANA EY REYHAN'IM
SELÂM SANA EY GÜNEŞ'İM
SELÂM SANA EY GÜZEL'İM
SELÂM SANA EY ZAT'IM
SELÂM SANA EY FIRSAT'IM
SELÂM SANA EY İÇ ÂLEM'İM
SELÂM SANA EY CEZBEDEN'İM
SELÂM SANA EY TA'ZİM'İM
SELÂM SANA EY İFTİHAR'IM
SELÂM SANA EY SULTAN'IM
SELÂM SANA EY LEZZET'İM
SELÂM SANA EY ŞEREF'İM
SELÂM SANA EY ÂLEM'İM
SELÂM SANA EY ÂHİR'İM
SELÂM SANA EY TILLO'LUM

GEL İBRAHİM'DEN İSMAİL'E
GEL DEHLİZ'DEN HANE'YE
GEL DIŞ'TAN İÇ'E
GEL NEFİS'TEN RUH'A
GEL HALK'TAN HALVET'E
GEL SEVGİSİZLİK'TEN SEVGİ'YE
GEL ŞEKİL'DEN MANA'YA
GEL YOKLUK'TAN VARLIĞA
GEL GÖZ'DEN KALP GÖZÜ'NE
GEL AĞAÇLAR'DAN TOHUM'A
GEL KABUK'TAN ÇEKİRDEĞE
GEL FİKİRLER'DEN CEBBAR'A
GEL SOPA'DAN VURAN'A
GEL DAİRE'DEN NOKTA'YA
GEL GAFLET'TEN HUZUR'A
GEL UNUTKANLIK'TAN İRFAN'A
GEL TELAFFUZ'DAN ZİHNE
GEL ECNEBİLER'DEN DOST'A
GEL DAL'DAN KÖK'E
GEL BAŞKASI'NDAN KENDİN'E
GEL KALB'DEN KALIB'A
GEL DEĞİRMEN'DEN SU'YA
GEL HALK'TAN EMRE
GEL İTİRAZ'DAN TESLİM'E
GEL VÜCUT'TAN FENA'YA
GEL İÇMEK'TEN SUSUZLUĞA
GEL YATAK'TAN HASIR'A
GEL BAKIŞLAR'DAN AN'A
GEL CEHİL'DEN İRFAN'A
GEL NEFSİN'DEN RABBİN'E
GEL EŞİK'TEN MECLİS'E
GEL TEDBİR'DEN TAKDİR'E
GEL HAPİS'TEN FÜTUH'A
GEL ÇOKLUK'TAN TEKLİĞE
GEL KORKU'DAN SEVGİ'YE
GEL İNSANLAR'DAN MEVLÂ'YA
GEL YALNIZLIK'TAN KAVUŞMAYA
GEL ŞEKİL'DEN SİYRET'E
GEL SIFATLAR'DAN ZAT'A
GEL YAPMACIKLIK'TAN SEVGİ'YE
GEL SEÇİCİLİK'TEN SEÇİLMİŞLİĞE
GEL KALEM'DEN KÂTİB'E
GEL SÜT'TEN TEREYAĞI'NA
GEL KARANLIK'TAN NUR'A
GEL CEHENNEM'DEN CENNET'E
GEL SÖZ'DEN HAL'E
GEL DÜŞMANLAR'DAN ŞEVKATLİ'YE
GEL HİCRAN'DAN VASLA
GEL KUSUR'DAN ZİYNET'E
GEL NAKIŞLAR'DAN NAKKAŞ'A
GEL ZİRVE'DEN HAVA'YA
GEL ÂRAZ'DAN CEVHER'E
GEL HAREKET'TEN SÜKÛN'A
GEL FENA'DAN BEKÂ'YA
GEL GÜÇ'TEN EYLEM'E
GEL YEMEK'TEN TAZE SÜT'E
GEL HAYAL'DEN GERÇEĞE
GEL I BULUŞA
GEL RABBİN'DEN NEFSİN'E
GEL KAPI'DAN HALVET'E
GEL ECNEBİLER'DEN AİLE'YE
GEL KALIP'TAN KALBE
GEL HALK'TAN YARATICI'YA
GEL ŞEHVET'TEN LEZZET'E
GEL AKIL'DAN AŞK'A
GEL FÂNİ'DEN BÂKİ'YE
GEL RAKİP'TEN DOST'A
GEL DALGALAR'DAN DENİZ'E
GEL ÂLEM'DEN KALBİN'E
GEL ŞEKİLLER'DEN ŞU AN'A
GEL PERDELER'DEN PERDEDAR'A
GEL HARFLER'DEN NOKTA'YA
GEL SAYILAR'DAN TEK'E
GEL CAHİLLİK'TEN İLME
GEL YANSIMA'DAN AYNA'YA
GEL ALAKALAR'DAN FERD'E
GEL AHMAK'TAN AKILLI'YA
GEL UYKU'DAN UYKUSUZLUĞA
GEL GÖLGE'DEN ŞAHSA
GEL TOZ'DAN RÜZGÂR'A
GEL İSİMLER'DEN ZAT'A
GEL ENDİŞE'DEN TEVEKKÜL'E
GEL NAHOŞLUK'TAN RIZA'YA
GEL TOKLUK'TAN AÇLIĞA
GEL KONUŞMAK'TAN SÜKÛT'A
GEL SEFER'DEN HAZAR'A
GEL BORÇ'TAN NAKİT'E
GEL DÜŞÜNCE'DEN ZAHİR'E
GEL BATIN'DAN ZAHİR'E
GEL ARKADAŞLAR'DAN SOHBET'E
GEL DAĞLAR'DAN DÜZLÜĞE
GEL SEBEBLER'DEN RABB'E
GEL RIZIK'DAN RAZIK'A
GEL ZİLLET'TEN İZZET'E
GEL FİKİR'DEN ŞEVK'E
GEL ŞARAP'TAN SAKİ'YE
GEL HASTALIKLAR'DAN HEKİM'E
GEL ÖMÜR'DEN ZAMAN'A
GEL KALBİN'DEN RABBİN'E
GEL EVHAM'DAN AŞİKÂRLIĞA
GEL AT'TAN BİNİCİ'YE
GEL SÖZ'DEN NÜKTE'YE
GEL İSİMLER'DEN MAKSUD'A
GEL GAZAB'DAN HOŞGÖRÜ'YE
GEL HAYAT'TAN ÖLÜM'E
GEL DİKEN'DEN GÜL'E
GEL ZALİM'DEN MERHAMETLİ'YE
GEL KÖPÜK'TEN NEHİR'E
GEL AKİS'TEN ÇEHRE'YE
GEL ŞÜPHELİ'DEN AŞİKÂR'A
GEL TOZ DUMANDAN
GEL TEDBİR'DEN TEFVİZ'E
GEL ÖNLEM'DEN ALLAH'IN KAZASI'NA
GEL TEMBELLİK'TEN ÇALIŞKANLIĞA
GEL HALK'TAN EVLER'E
GEL HABER'DEN NAZAR'A
GEL TEFRİKA'DAN VECD'E
GEL GAYİP'TEN HAZIR'A
GEL İLK'TEN AHİR'E
GEL ÂŞIK'TAN GÜZEL'E


İbrahim Hakkı Hz.'nin Şiirlerinden Seçmeler

TEFVİZNÂME
Hak şerleri hayr eyler 
Zannetme ki gayr eyler 
Arif anı seyr eyler 
Mevlâ görelim neyler 
Neylerse güzel eyler 

Sen Hakk'a tevekkül kıl 
Tefviz et ve rahat bul 
Sabreyle ve razı ol 
Mevlâ görelim neyler 
Neylerse güzel eyler 

Kalbin ona berk (yaprak) eyle 
Tedbirini terk eyle 
Takdirini derk eyle (anla) 
Mevlâ görelim neyler 
Neylerse güzel eyler 

Hallak-ı Rahim oldur 
Rezzak-ı Kerim oldur
Fa'al-ı Hakim oldur 
Mevlâ görelim neyler 
Neylerse güzel eyler

 
  Bugün 11 ziyaretçi (14 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol